4 Aralık 2009 Cuma

hadi bakalım

bir çocuk annesi kocaman bir kadın olmuşum da haberim yok. kafamı kaldırıp bir bakmamışım ki kendime etrafıma. hep didişip durmuşum ya
şimdi yeni karalar alma zamanı
şimdilik hazır değil listelerim ama ilk listem şu iki yılda izlemeyi çok isteyip da izleyemediğim film listemi oluşturmak
sonra kitap listesini yenilemek
2010 da tüm John Berger'ları okuyabilirim herhalde
bir de şu televizyonu hayatımdan hepten çıkarıp gizli bir köşeye müzik düzeneği kurmalıyım. Tırtıl'ın sabote edemeyeceği bir nokta olmalı.
ve şu fotoğraf makinasını tamir ettirip bir süre Tırtıl'dan uzak tutmalıyız.

telden fikirler


çok güzel bir kolye. yaratıcılığın sonu yok. ben de tellerle çok şey yaptım. ama bu çok güzelmiş.
kaynak. etsy

23 Kasım 2009 Pazartesi

istavrittttttttttt

ezginin günlüğü istavrit albümü güzeldir. benim için 1996 yılıdır. ankara'dır. üniversitedeki ikinci yılımdır. mavi kapaklı bir kasettir. bütün şarkılarını ezbere bilirim. güzeldir işte. olsa da dinlesem şimdi. bugün mırıldanırken buldum kendimi. belki Funda'da vardır.

bir naylon kovanın içinde
gezerim istavrit gibi
istanbul neresi

köprüde gide gele
bayanlara eve ve more
yetim gezdik hep kulaksızdan tophaneye

aslında bizim de hakkımız be ablacığım
değil miyiz toprağımız üstünde
aslında bizim de hakkımız be bey abim
değil miyiz toprağımız üstünde

size göre biz boş yere
yaşıyorsak çaresiz
oltadaki balık kadar
yoksa değerimiz

biz de kayıklara atlayıp
vapurların yaşadığı denizlere gideriz
Kızgınım gene ve bir süreliğine babamla iletişimi kesiyorum. Pospartumla falan alakası da yok. Daha önce beraber çalışırken hep ben onu idare etmiştim. Ama şimdi Tırtıl'ı çok fazla bırakamıyorum ya. Buraya kadarmış demek ki. Babayla da ortak iş olmuyormuş. Eh benim oğlum da büyüyecek elbet. Bu ev hapisliği de bitecek. Yaz gelecek gene. Aydınlık günler. O zaman hem oğluma hem işime sarılıcam.

10 Kasım 2009 Salı

9 Kasım 2009 Pazartesi

Elmalı bişey

Elinizde bitmiş bir sprey şişe varsa camsil gibi buna yarıyarıya elma sirkesi ve su koyun. Mutfak tezgahını silerken, masanızı silerken ya da toz alırken kullanın. Süper bişey. Aynı zamanda insanın içini rahat ettiren bişey.
Bir de elma sirkesi yapmayı başarabilsem...
Kaynak: yemekname

6 Kasım 2009 Cuma

aynen koyuyorum kusura bakmasınlar

Yımaz Özdil Hürriyet'te yazmış

GDO’lu diyet tarifleri


Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.


Şöyle...


*


Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.


*


Ne verirlerse...


Onu yiyeceksiniz.


*


Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.


*


Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.


*


Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?


*


Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?


*


Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!


*


Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?


*


Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.


*


Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.


*


Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!


*


Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.


*


Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

3 Kasım 2009 Salı

kahvaltıya dair

Şunu mutlaka kahvaltıda denemelisiniz. Biraz havuç rendeleyip üzerine sızma zeytinyağı ve çok az elma sirkesi az da tuz. Bu nasıl muhteşem bir tat biliyor musunuz. Yanında biraz peynir hele simit de varsa harika.

29 Ekim 2009 Perşembe

"doğa için çal"

stand by me iyiydi ama sanki bu daha bir güzel geldi

28 Ekim 2009 Çarşamba

 

Yağmurlar başladı. Böyle havaları çok severim. Dükkana en kısa zamanda tente yaptırmamız lazım. Salı ve perşembeleri dükkana gidiyorum. Perşembe sonrasına dikkat etmedim ama dün yine dükkandaydım ve Tırtıl beni bu gece hiç uyutmadı. Sürekli meme istedi. Geçenlerde de böyle yaptı. Acaba onu bırakıp gidiyorum diye intikam mı alıyor. Ve ben o kadar uykum olmasına rağmen o gündüz uykusundayken uyuyamıyorum.
Kalkhedion kitabevine uğradım. Filozof Bebek kitabını incelemek için. Meğerse kitap daha çevrilmemiş. Ben .
Posted by Picasa
bu yazıyı okuduktan sonra Tırtıl'a aldığımız zeka kıpırtılı oyuncaklara şüpheyle bakmaya başladım
Genç adam sevgilisinin elinden tutmuş, kızın kırmızı çantasını da omzuna takmıştı. Komikti doğrusu. Bense yavaş giden otobüsün içinde onlara bakarken aslında koşuyordum içimden. Bu otobüse binebilmek için de epey koştum. Amacım Tırtıl uyumadan yetişip onu emzirebilmekti. Ama uyumuştu.
Şimdiyse sessizce çekilip arka odaya biraz Banu Güven biraz bilgisayar . Aslında biraz kolye ve bileklik yapmam lazım ya.

16 Ekim 2009 Cuma

iki güzel haber

"AB'de Gıdalara Yeni Etiketleme Sistemi Geliyor

Avrupa Parlamentosu Çevre Komisyonu, gıda güvenliği için yeni etiketleme sistemi üzerinde çalışıyor. Bu sistem halkı, hangi ürünün genetiğiyle oynanmış, hangi ürün bio ya da klonlanmamış olduğu hakkında bilgilendirecek..."

devamı için burası

ve
"Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü önderliğinde bir araya gelen, plastik sanayicilerinden hipermarketlere kadar ambalaj kullanımı ile ilgili tüm kesimler çevreye zarar veren poşetlerin kullanımının azaltılması için güçlerini birleştirdi.
Çalışma kapsamında plastik poşetler yerine file benzeri ambalajlara geri dönülmesi, çevreye zararı olmayan alternatiflere geçilmesi, plastik poşetin paralı hale gelmesi gibi seçenekler belirlendi..."

devamı için burası

13 Eylül 2009 Pazar

Hiç birşey yapmıcam dedim. Bugün sadece gazete ve eklere gömülücem. Ayağımı uzatıp yatıcam. Attık Tırtılı arabasına. Bir Radikal bir Milliyet. Ordan babayı yolculadık. İnceden de bir yağmur yağıyor. Tırtıl uyur. Ben gazetelerimle başbaşa. Evin hali vahim.

6 Eylül 2009 Pazar

Ve Roma'ya gitmeli tekrar Barcelona'ya gitmeli. Gitmek güzel şey.

kahvaltı ne güzel şey

Kahvaltı

Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı

Özdemir Asaf

4 Eylül 2009 Cuma

Geçmedi Postpartum

Günlerdir internette sorun var. Sonunda sorun çözüldü.
Tabi sorunlar bitmez. Ama en önemlisi ki of şu iş meselesi. Ben işe adım atmadan içimdeki bu ağrı geçmeyecek.
Önceki gün dükkan için alışverişe gidecektik. Tırtıl babannesinde kalacaktı. Uzun zamandır ilk defa Tırtılsız dışarı çıkıcam. Sabaha karşı kabuslar başladı.
Ben bir türlü işlerimi halledip dışarı çıkamıyorum. İşin kötüsü bir rüyanın içinde olduğumu da hissediyorum. Nasıl sıkıntı verici bir şey. Eskiden Üniversite sınavı yaklaşınca böyle kabuslar görürdüm. Yani dedim bir Eminönü'ne gitmek için bu kadar heyecan yapılır mı?
Bir Elif Şafak olsaydım on cilt Siyah Süt çıkardı benden.
Saldırıp duruyorum sağa sola. Bakalım nolacak sonumuz.

27 Ağustos 2009 Perşembe

 

Saatler dedim de aklıma geldi. Virgina Woolf'u anlatan filmin adıydı. Ve çok güzel de bir filmdi. Üç farklı hikaye şeklinde farklı bir kurgusu vardı. Tekrar izlemek istedim şimdi. Bir dönem çok benzetildim Virginia Woolf'a. Biraz saçlarımı toplayış şekimden dolayı.

Esas konu: Saatlerimi tamamladım. Ben beğendim. Şimdi aklımda başka saatler var. Bir an önce onları yapmak istiyorum.
Posted by Picasa

24 Ağustos 2009 Pazartesi


Şu mükemmel şeyden yaptım. Bir hafta dolapta beklemsi gerekiyormuş. Kaldı 6 gün.Tarif burda.

bir garip haller içinde halim


Tatil şart. Reklam gibi oldu ama. Bir reklam da var hani. Bütün sene tatil için çalışıyoruz diye. Bütün kış yazın göreceğim yeni yerlerin hayali ile çalışırdım. Tatilde dinlenirmiydim. Hiçbir zaman. Gittiğim yerde de koşturup durup bütün gezilecek yerleri gezip, hani oraya kadar gitmişken burayı da göreyim, aman şu dağa da tırmanayım of of.
Tatillerini otellerde, tatil köylerinde geçirenleri de hiç anlamazdım.

Şimdi sadece ayaklarımı uzatıp yan gelip yatmak istiyorum. Bu sene tatil yapamadım ya ondan bu düşünceler. Geçer bunlar geçer.
Posted by Picasa

23 Ağustos 2009 Pazar

Not:

Şimdi Tırtıl uyuyor ya, bu dakikalar benim için çok önemli. Böyle bir zamanı temizlik ya da yemek gibi şeylere bile harcamıyorken, hele de pazarsa önemli yani.
Genel olarak şöyle bir kanı var galiba insanların çocuğu varsa özel hayatları yoktur. Sınrları yoktur. Sürekli hayatlarının içinde olabiliriz. İzine gerek yok.
Of hayat çok yoruyorsun bazen. Kızıyorum ama her zamanki gibi içimde patlıyor.

limon meselesi

Mesela çekirdekten de limon yetiştirebilirmişiz. Bir pamuğun içine limon, mandalina ya da partakal çekirdeğini koyup sulayarak (tıpkı eskiden fasulyeye yaptığımız gibi) filizlendirip daha sonra da saksıya geçirebiliriz. Her zaman başarılı olmasa da bir kaç denemede sonuca ulaşabilriz.
Ya da direk fidanlıktan aşılı bir limon alabiliriz. Ama bence öbür türlüsü daha heyacan verici gözüküyor.
Samuel Beckett'ın şöyle bir sözü vardı: "hep denedin hep yenildin, gene dene gene yenil, daha iyi yenil"
Nasıl motive ediyor ama.

20 Ağustos 2009 Perşembe


Hangi aklın icadıdır balkonu pimapenle kapatmak bilmem. Balkonu olmayan bir ev zaten düşünemiyorum. Ankara'da öğrenciyken Eryaman'da 1+1 balkonsuz bir öğrenci evimiz vardı. Öğrenciyken bile zor geliyordu yani. Şimdiki evimizinse balkonları pimapenlenmiş. Herşeyi ektim, herşeyi denedim. Sadece bu hayatta. Pimapenli bol güneşli bir balkonda birşey yetiştirilemiyeceği kanaatine varmıştım ki
elimdeki kitapta şu cümleleri okuyucunca "evet ya" dedim. "Neden olmasın"

"Bu sırada aniden gökyüzü kapadı. Parlak bir gökyüzünün birdenbire bu denli hızla kapadığına hiç tanık olmamıştım. Nereden kopup geldiğini izleyemediğimiz bulutlar hızla bir araya toplanıp, aniden şiddtli bie yağmur indirdiler. Gökyüzünün fırtınasına karşın Karadeniz olabilidiğince sakin görünüyor, bu yüzden iri yağmur tanelerinin denizi delik deşik ettiği açık seçik görülebiliyordu. Biz içeri kaçmamız gerektiğini düşünürken , Seher, "Gerek yok," diyerek hemen balkonun cam kepenklerini indirdi. Bir anda balkon bir limonluğa dönüverdi."

İşte bu dedim. Neden limon ağacı denemiyorum. Hemen küçük küçük limon ağaçları bulmalıyım. Fide, çekirdek artık nasıl yapabilirsem.

Alıntı:Murathan Mungan, Kadından Kentler
Posted by Picasa

Taşların bir çoğunu Portekiz'de okyanus kenarından toplamıştım. Bir kaçı satıldı dükkanda. Alanlar bilmez o taşlar nerelerden geldi. Ben de hem satılsın isterim. hem gidene üzülürüm.

18 Ağustos 2009 Salı

kuzeyde bir yer


Vay anasına. Yıllar yıllar önce "Kuzeyde Bir Yer" diye TRT'de geç saatlerde izlediğimiz muhteşem diziyi TNT kaç zamandır Kuzey Işıkları diye veriyormuş da haberimiz yokmuş.

16 Ağustos 2009 Pazar



Aslında bir de böyle tabela yapmak istiyorum dükkana. Bunları çok sevdim.Burada görmüştüm daha önce.



ve biraz kolye küpe...


sonra dükkanının tabelasını yaptım.

özet



geçen hafta çok çalıştım. limon kolyesi projesinden sadece 1 kolye çıkarabildim. en azından püf noktasını öğrendim.

14 Ağustos 2009 Cuma

Paplo Neruda'nın şiirini astım ya mutfağa. Arada bir okuyorum. Kısa sürüyor ekisi. Daha çok mu okumalıyım.
Ağır Ölüm

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
Bülenet Ortaçgil, "Eski Defterler" her zaman güzeldir. Bu sabah da güzeldi.
Biraz sakinlik ruhum.
Kaçmalı buralardan. Sessizlik ve kedilere.
Bozburun'a ya da. Şarkıdaki yere.
Ya da akşama balık yapmalı. Belki tamir olur ruhum.

13 Ağustos 2009 Perşembe

1


Tırtılım be sen artık koca bir adam oldun. Bu ilk doğum günün. Bir yıl geçermi dedim. Geçti bile. Sabah anneannen aradı.Doğum gününü kutladı.
Doğum günün kutlu olsun.
Sen uyu. Akşama doğum günü var. Daha pasta yapıcam. Mercimek köftesi tarifi bulmam lazım. Biraz uzun uyu bugün. Annen işleri halletsin.

10 Ağustos 2009 Pazartesi


Murathan Mungan'ın Kadından Kentler kitabını okuyorum. Roman okumak zorlaştı benim için bu dönemde. Bu kitap iyi geldi. Gerçi bundan önce okuduğum kitap kalınca bir romandı(Elif Şafak, Aşk). Onu Tırtılın uyku saatlerinde okuyabildim. Yormadı.
Bundan sonra John Berger'ın " A'dan X'e"si var sırada. O da kendi içinde ayrı bölümlerden oluşuyor. Yani bir süre tercihim böyle olacak.

2 Ağustos 2009 Pazar

Daha da lazanya yapmam.

Bu ne ya. Değer mi? Değmez. Bu kadar emek sonuç bu mu. Al makarnayı, yap kıymalı. Üzerine de kaşar koy. Yaptığım kötü oldu demiyorum ama o kadar zaman, o kadar malzeme. Bir yanda beşamel sos yap, bir yanda lazanyaları haşla, bir yanda kıymalı sos, domates sos. Kaşar rendele. Dünyanın tencere bulaşığı.
Daha da lazanya yapmammmmmmmmm.
İlerde Tırtıl isterse yaparım ama.

Tırtıl'a


Sen doğduğundan beri dün ilk defa Taksim'e gittik.Uzun ve yorucu bir gündü. Güzeldi. Kocaman bir sırt çantası hazırladım senin için. Bu senin ikinci vapur yolculuğundu. Vapurda seninle küçük adımlar attık. Camdan dışarı baktık. Tanımadığın ablaların kucağına atladın. Ne kadar sıcakkanlı övgülerini aldın. (Arada abarttığın da oldu tabi) Tünel'e kadar her şey iyiydi. Tramvayda birinci mem mem mem çığlıkların duyuldu. Eyvah dedim şimdi acilen emzirecek yer. Saint Antuan'a kadar idare ettik. Oraya varınca kilisenin bahçesine attık kendimizi. Bahçedeki merdivenlerde hallettik işimizi. Ordan da Danişmende, Mustafa Amcanın yerine attık. Biz çaylarımızı içerken sana da yoğurdunu yedirdim.
Tekrar yola koyulunca uyuyacağını düşündüm. Artık vakit gelmişti. Atlas ve Halep pasajındaki işlerimizi hallettik. Sen uyumamak için ısrar ettin. Tekrar Tünel istikametine döndük. Senin ikinci mem mem krizin başladı. Bu sefer kendimizi Cotton mağazasının giyinme kabininde bulduk. Ordaki abla da bize çok yardımcı oldu. Hemen bize bir tabure ayarladı. Dışarı çıkınca uykuya babanın kollarında daldın. Sen uyurken yemeğimizi yedik. Gezimizin en keyifli kısmı başladı.TÜNEL.
Sarı yumrukları takip ettik

Sen uyudun diye demiyorum. Ama uykun gelince bir de meme krizin başladı mı çok huysuzlaşıyorsun be Tırtılım. Ayrıca çok meraklı bir çocuksun. herşeyi ellemek istiyorsun. Yürüyebiliyorsun diye elini tutturmuyorsun. Çok alemsin sen. Neyse. Attık kendimizi Tünel'den aşağıya. Galata'da açılan yeni şirin dükkanlara baktık. Bizim dükkan için yeni fikirler edindik. Ordan Kadıköy. Hooop bizim memleket. Soluğu bizim dükkanda aldık. Bu arada dükkanımızın adını da ADA koyduk.
İşte bu da bizim dükkan.

28 Temmuz 2009 Salı

karman çorman salı pazarı

çabuk çabukyazıyorum, sevgili bloğum. bamyalarım yanabilir. bugün ilk defa Tırtıl'la pazara gittik. hem de salı pazarı. tabi ki tek değil. henüz buna cesaretim yok. gidişimiz otobüsle ve keyifli dönüşümüz felaket ve taksiyle. böyle bir huysuzluk görülmedi.

ayrıca her üst geçitlerden pusetle geçişimde yerel yönetimlere küfredip, engellileri de ancak anne olduğumda düşünmeye başladığım için kendime kızıyorum.

pazardan aldığım bamyaları kavurup kış için buzluğa koymak düşüncesi niye beni bu kadar mutlu etti onu da anlamadım. haddinden fazla anaç oldum.

serkan'a da çok güzel bir tşört aldım. tşörtün üzerindeki adam resmini ayıp bişeye benzetir gibi oldum. değildir dedim. öyle olmasını istedim. tşört hem çok ucuz hem rengi de çok güzel. sonra anneme de gösterdim. onun üstündeki resim ne dedi. ne dedim. adam değil mi? dedim. hee yaptı. ayıp bişeye benziyor sanki dedim. benzemiyor değil mi dedim. yok dedi. sonra birbirimize baktık. Serkan bu yazıyo okuduktan sonra adam da olsa giymez o tşörtü.

19 Temmuz 2009 Pazar

mutluluk

hep tüketmemek lazım arada da üretmek lazım.
en çok da üretmek mutlu eder.




Deniz ve orman. Hele de bir aradaysa işte bir de bu.

Birileri de mutlu edebilir.

11 Temmuz 2009 Cumartesi


Kolyeler yaptım renkli renkli. Küpeler yaptım. Dükkana gönderdim. Renkli renkli bloglar keşfediyorum. Hayran hayran bakıyorum. Sadece bakmıyorum aslında. Arada kopya çekmek denmez de ilham alıyorum olardan.
Zaman yetmiyor hiçbirşeye. Herşey yarım. Bazen yemek bile olmuyor evde. Sonrada diyorum ki iki ya da üç tane çocukları olan insanlar nasıl yetiyor herşeye.
Uykular yarım, çaylar yarım. Ev hiç bir zaman tam temiz değil.
İşte böyle böyle geçiyor günler.

5 Temmuz 2009 Pazar

Dükkan daha çok yeni olduğu için işler fazla iyi değil. İnsanlar da tatilde. Bu dönemlerde böyle olur zaten. Bu aralar fazla fazla yemek yapıyorum. Dükkana da gönderiyorum. Dershaneler açılınca tırtılla ayrılık vaktimiz gelecek. Babamızın tatili bitecek ve dükkanla ben ilgilenmek zorunda kalıcam. Bu ayrılık çok zor olacak ama. Hala hazır hissetmiyorum kendimi.
"neyse ki bütün insanlar aynı şeyin peşinde değiliz" dedi şehrin şifrelerindeki mimar kadın.
"neyse ki" dedim ben de.

30 Haziran 2009 Salı


Üçer beşer katlı kitabevlerini sevemedim bir türlü. Dün Bahariye Cd. üzerinde bir kitabevine girdik. Bütün kitaplarda %50 indirim vardı. Kitaplar da epey bir azalmıştı. İçerdeki genç adam sahibiymiş. Kapatıyor musunuz diye sordum. Yer değişikliği dedi. Belli ki durumlar pek iyi değildi. Üzüldüm.

Ben Kadıköy'de en çok İmge Kitabevini severim. Çok göz önünde değildir. Ankara'da öğrencilik günlerinde de orayı severdim. Ankara'da iki tane İmge vardı. Büyük olanının bahçeye açılan bir arka kapısı vardı. Bu bol ağaçlı, kedili bahçede oturmak pek keyifliydi. Yani ben bu D&R ları, Starbuksları ( aynu mantık)pek sevemiyorum. Her yere bir sürü aynılarından yayılıp bütün milleti başlarına topluyorlar. Bu küçük yerlerde yok olmak zorunda kalıyor.

29 Haziran 2009 Pazartesi


Eee Sezyum Kaan gez bakalım bisikletinle Moda sokaklarında. Biz de seni böyle yakalarız.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Tırtıl ve Enginar


Tırtıla bir haller oldu. Artık büyümüş de bizim yemeklerden yemek istiyor. Ben de bir süredir onu kırmıyorum. Bu durum bizim daha sağlıklı beslenmemize yaradı. Çocuklar yaşam kalitemizi artırıyor sanırım. Tuzu epey bir azalttım yemeklerde. Bütün yemeklerde de sızma zeytinyağı kullanmaya başladım.
Enginar alınır da Tırtıl'a alınmaz mı. Üç tane enginar aldım. Bundan sonra da üç alınacak sanırım. Şöyle de güzel bir zeytinyağlı enginar tarifi buldum. Oh. Babamız enginarı sevmiyor diyor şimdiye kadar yaptığım bütün enginarları etle, kaşarla kamufle ederek yapıyordum. Ama bu tarif bir harika oldu. O da artık örnek baba olarak yemeli.

Hayallerimizdeki Şirin Dükkan

Küçük şirin dükkanımızı tuttuk sonunda.
Selami Şahin diyesim geliyor hep, Selami Öztürk'ün Sanatçılar Sokağını kapatıp bizi işsiz bırakmasının üzerinden koca bir yıl geçti. Bugün açılacak, yarın açılacak derken yalan mı oldu bilmiyorum artık ama ben umudumu çoktan kesmiştim zaten.
Sonra babamın bir telefonuyla Kadıköy'e gidip, kiralık dükkana baktık. Hayallerimizdeki şirin dükkandı. Hadi bir cesaret dedik.
Yola çıktık.

21 Haziran 2009 Pazar

şehrin şifreleri


Ntv'nin yaz programlarını seviyorum. Ama bu yaz en çok da "Şehrini şifreleri"ni sevdim. Levent Erden müthiş bir adam. Sade Vatandaş'da izliyordum. Bence çok çok program yapsın.

oy oy


şöyle de bir kolye yaptım.

pınar reklamlarındaki anneli çocuklu fotoğraflar çok güzel. ben de göndereyim dedim. sonra düşündüm düşündüm, annemle doğru düzgün bir çocukluk fotoğrafımız yok. bir tane siyah beyaz annem, abim ve ben vardı. onu bulmalıyım. en azından elimde olsun.

of, of evin dağınıklığı bitmiyor. Bu hal kronikleşti.
bu tırtılla ev hep bu halde kalacak herhalde.
Tırtılımın alttan iki dişi daha patlamış. Bunlarla beraber 8 ediyor.
Bu aralar bir- iki adım atıp düşüyor. Yakında yürüyeceğiz galiba.

Bu Vedat Milor da yiyor güzel güzel yemekleri, canımız çekiyor burda.

9 Haziran 2009 Salı

Favori eğlencemiz

bu aralar


Sonbahar'ı seyredemedim. Mommo ve Pandora'nın kutusunu da. Bir an önce izlemek istiyorum. Leon'u seyrettik yıllar sonra tekrar. Ne güzel filmmiş.
Leonard Cohen geliyormuş. Muhtemelen ona da gidemiyeceğiz. Bu yaz tatili de unuttuk. Yarım saatlik yola zor gidiyoruz Tırtıl'la.
Bizi Adalar ve Moda'lar paklar sadece.
En iyisi iyi bir limonata tarifi bulmak. Serin serin.
Yanıyoruz bu aralar. Bu balkona pimapen yapmayı kim icat ettiyse tebrik ediyorum:(

4 Haziran 2009 Perşembe

"bu şeyler başka"


Dün Kadıköydeydik. Tırtıl arabasında uyurken Liman'a park ettik. Ben bu dükkanı çok seviyorum. Yıllardır var. Küçük küçük şeyler. Ama çok güzeller. Reksin önünden aşağı inerken sağda küçücük bir dükkan. Bundan bir tane de Halep pasajının içinde var.
Bir tane poster aldım. Picasso. Mutfakda çirkin bir delik vardı. Tam denk geldi.Hem de 3 tl.

TEYZESİNİN İSTEĞİ ÜZERİNE


KARİKATÜR:PİYALE MADRA

BABAM

Benim babam bir cam ustasıdır. Kırk yıldan fazladır cam üfler. Onu şekillendirir. Ellisinden sonra kursa gidip camdan biblolar yapmayı da öğrendi. Bazen ben kendimde yeni birşeyler yapma cesareti bulamam. Bu yaştan sonra üniversitede farklı bir bölüm okumak gibi ya da buna benzer. Babam benim yerimde olsa kesin yapardı.

Babam ilkokul mezunu ama biz küçükken evimiz hep babamın kitaplarıyla doluydu. Dostoyevskiler, Varlık yayınlarının küçük kitapları, ciltlenmiş Bilim Teknik dergileri.
Ama en çok da camlara üflüyor ya bu da beni gururlandırıyor. Hoşuma gidiyor babamın yaptığı işi söylemek.
Öylesine aklıma geldi işte.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

ey blog seni unuttum sanma

24 Nisan 2009 Cuma

tv8 güzelliği


tv8 hafta içi her akşam 20:45 harika filmler veriyor. cnbc-e yi bile solladı neredeyse. üstelik ertesi gün de kaçıranlar için öğleden sonra tekrar veriyor.

hazine buldum.


ychorus. Yerli, yabancı alternatif harika müzikler. Rock, caz, blues, elektronik. Zen, Taraf De Haidokus, Gevende. Ezginin Günlüğünün basılmamış bir albümü bile var. Tam bir hazine. İndir indirebildiğin kadar. Hem de freeeee.

22 Nisan 2009 Çarşamba

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails