23 Kasım 2009 Pazartesi

istavrittttttttttt

ezginin günlüğü istavrit albümü güzeldir. benim için 1996 yılıdır. ankara'dır. üniversitedeki ikinci yılımdır. mavi kapaklı bir kasettir. bütün şarkılarını ezbere bilirim. güzeldir işte. olsa da dinlesem şimdi. bugün mırıldanırken buldum kendimi. belki Funda'da vardır.

bir naylon kovanın içinde
gezerim istavrit gibi
istanbul neresi

köprüde gide gele
bayanlara eve ve more
yetim gezdik hep kulaksızdan tophaneye

aslında bizim de hakkımız be ablacığım
değil miyiz toprağımız üstünde
aslında bizim de hakkımız be bey abim
değil miyiz toprağımız üstünde

size göre biz boş yere
yaşıyorsak çaresiz
oltadaki balık kadar
yoksa değerimiz

biz de kayıklara atlayıp
vapurların yaşadığı denizlere gideriz
Kızgınım gene ve bir süreliğine babamla iletişimi kesiyorum. Pospartumla falan alakası da yok. Daha önce beraber çalışırken hep ben onu idare etmiştim. Ama şimdi Tırtıl'ı çok fazla bırakamıyorum ya. Buraya kadarmış demek ki. Babayla da ortak iş olmuyormuş. Eh benim oğlum da büyüyecek elbet. Bu ev hapisliği de bitecek. Yaz gelecek gene. Aydınlık günler. O zaman hem oğluma hem işime sarılıcam.

10 Kasım 2009 Salı

9 Kasım 2009 Pazartesi

Elmalı bişey

Elinizde bitmiş bir sprey şişe varsa camsil gibi buna yarıyarıya elma sirkesi ve su koyun. Mutfak tezgahını silerken, masanızı silerken ya da toz alırken kullanın. Süper bişey. Aynı zamanda insanın içini rahat ettiren bişey.
Bir de elma sirkesi yapmayı başarabilsem...
Kaynak: yemekname

6 Kasım 2009 Cuma

aynen koyuyorum kusura bakmasınlar

Yımaz Özdil Hürriyet'te yazmış

GDO’lu diyet tarifleri


Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.


Şöyle...


*


Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.


*


Ne verirlerse...


Onu yiyeceksiniz.


*


Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.


*


Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.


*


Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?


*


Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?


*


Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!


*


Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?


*


Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.


*


Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.


*


Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!


*


Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.


*


Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

3 Kasım 2009 Salı

kahvaltıya dair

Şunu mutlaka kahvaltıda denemelisiniz. Biraz havuç rendeleyip üzerine sızma zeytinyağı ve çok az elma sirkesi az da tuz. Bu nasıl muhteşem bir tat biliyor musunuz. Yanında biraz peynir hele simit de varsa harika.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails