27 Ağustos 2009 Perşembe
Saatler dedim de aklıma geldi. Virgina Woolf'u anlatan filmin adıydı. Ve çok güzel de bir filmdi. Üç farklı hikaye şeklinde farklı bir kurgusu vardı. Tekrar izlemek istedim şimdi. Bir dönem çok benzetildim Virginia Woolf'a. Biraz saçlarımı toplayış şekimden dolayı.
Esas konu: Saatlerimi tamamladım. Ben beğendim. Şimdi aklımda başka saatler var. Bir an önce onları yapmak istiyorum.
24 Ağustos 2009 Pazartesi
bir garip haller içinde halim
Tatil şart. Reklam gibi oldu ama. Bir reklam da var hani. Bütün sene tatil için çalışıyoruz diye. Bütün kış yazın göreceğim yeni yerlerin hayali ile çalışırdım. Tatilde dinlenirmiydim. Hiçbir zaman. Gittiğim yerde de koşturup durup bütün gezilecek yerleri gezip, hani oraya kadar gitmişken burayı da göreyim, aman şu dağa da tırmanayım of of.
Tatillerini otellerde, tatil köylerinde geçirenleri de hiç anlamazdım.
Şimdi sadece ayaklarımı uzatıp yan gelip yatmak istiyorum. Bu sene tatil yapamadım ya ondan bu düşünceler. Geçer bunlar geçer.
23 Ağustos 2009 Pazar
Not:
Şimdi Tırtıl uyuyor ya, bu dakikalar benim için çok önemli. Böyle bir zamanı temizlik ya da yemek gibi şeylere bile harcamıyorken, hele de pazarsa önemli yani.
Genel olarak şöyle bir kanı var galiba insanların çocuğu varsa özel hayatları yoktur. Sınrları yoktur. Sürekli hayatlarının içinde olabiliriz. İzine gerek yok.
Of hayat çok yoruyorsun bazen. Kızıyorum ama her zamanki gibi içimde patlıyor.
Genel olarak şöyle bir kanı var galiba insanların çocuğu varsa özel hayatları yoktur. Sınrları yoktur. Sürekli hayatlarının içinde olabiliriz. İzine gerek yok.
Of hayat çok yoruyorsun bazen. Kızıyorum ama her zamanki gibi içimde patlıyor.
limon meselesi
Mesela çekirdekten de limon yetiştirebilirmişiz. Bir pamuğun içine limon, mandalina ya da partakal çekirdeğini koyup sulayarak (tıpkı eskiden fasulyeye yaptığımız gibi) filizlendirip daha sonra da saksıya geçirebiliriz. Her zaman başarılı olmasa da bir kaç denemede sonuca ulaşabilriz.
Ya da direk fidanlıktan aşılı bir limon alabiliriz. Ama bence öbür türlüsü daha heyacan verici gözüküyor.
Samuel Beckett'ın şöyle bir sözü vardı: "hep denedin hep yenildin, gene dene gene yenil, daha iyi yenil"
Nasıl motive ediyor ama.
Ya da direk fidanlıktan aşılı bir limon alabiliriz. Ama bence öbür türlüsü daha heyacan verici gözüküyor.
Samuel Beckett'ın şöyle bir sözü vardı: "hep denedin hep yenildin, gene dene gene yenil, daha iyi yenil"
Nasıl motive ediyor ama.
20 Ağustos 2009 Perşembe
Hangi aklın icadıdır balkonu pimapenle kapatmak bilmem. Balkonu olmayan bir ev zaten düşünemiyorum. Ankara'da öğrenciyken Eryaman'da 1+1 balkonsuz bir öğrenci evimiz vardı. Öğrenciyken bile zor geliyordu yani. Şimdiki evimizinse balkonları pimapenlenmiş. Herşeyi ektim, herşeyi denedim. Sadece bu hayatta. Pimapenli bol güneşli bir balkonda birşey yetiştirilemiyeceği kanaatine varmıştım ki
elimdeki kitapta şu cümleleri okuyucunca "evet ya" dedim. "Neden olmasın"
"Bu sırada aniden gökyüzü kapadı. Parlak bir gökyüzünün birdenbire bu denli hızla kapadığına hiç tanık olmamıştım. Nereden kopup geldiğini izleyemediğimiz bulutlar hızla bir araya toplanıp, aniden şiddtli bie yağmur indirdiler. Gökyüzünün fırtınasına karşın Karadeniz olabilidiğince sakin görünüyor, bu yüzden iri yağmur tanelerinin denizi delik deşik ettiği açık seçik görülebiliyordu. Biz içeri kaçmamız gerektiğini düşünürken , Seher, "Gerek yok," diyerek hemen balkonun cam kepenklerini indirdi. Bir anda balkon bir limonluğa dönüverdi."
İşte bu dedim. Neden limon ağacı denemiyorum. Hemen küçük küçük limon ağaçları bulmalıyım. Fide, çekirdek artık nasıl yapabilirsem.
Alıntı:Murathan Mungan, Kadından Kentler
18 Ağustos 2009 Salı
kuzeyde bir yer
16 Ağustos 2009 Pazar
Aslında bir de böyle tabela yapmak istiyorum dükkana. Bunları çok sevdim.Burada görmüştüm daha önce.
14 Ağustos 2009 Cuma
Paplo Neruda'nın şiirini astım ya mutfağa. Arada bir okuyorum. Kısa sürüyor ekisi. Daha çok mu okumalıyım.
Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.
Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.
Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.
Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.
Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
13 Ağustos 2009 Perşembe
1

Tırtılım be sen artık koca bir adam oldun. Bu ilk doğum günün. Bir yıl geçermi dedim. Geçti bile. Sabah anneannen aradı.Doğum gününü kutladı.
Doğum günün kutlu olsun.
Sen uyu. Akşama doğum günü var. Daha pasta yapıcam. Mercimek köftesi tarifi bulmam lazım. Biraz uzun uyu bugün. Annen işleri halletsin.
10 Ağustos 2009 Pazartesi

Murathan Mungan'ın Kadından Kentler kitabını okuyorum. Roman okumak zorlaştı benim için bu dönemde. Bu kitap iyi geldi. Gerçi bundan önce okuduğum kitap kalınca bir romandı(Elif Şafak, Aşk). Onu Tırtılın uyku saatlerinde okuyabildim. Yormadı.
Bundan sonra John Berger'ın " A'dan X'e"si var sırada. O da kendi içinde ayrı bölümlerden oluşuyor. Yani bir süre tercihim böyle olacak.
2 Ağustos 2009 Pazar
Daha da lazanya yapmam.
Bu ne ya. Değer mi? Değmez. Bu kadar emek sonuç bu mu. Al makarnayı, yap kıymalı. Üzerine de kaşar koy. Yaptığım kötü oldu demiyorum ama o kadar zaman, o kadar malzeme. Bir yanda beşamel sos yap, bir yanda lazanyaları haşla, bir yanda kıymalı sos, domates sos. Kaşar rendele. Dünyanın tencere bulaşığı.
Daha da lazanya yapmammmmmmmmm.
İlerde Tırtıl isterse yaparım ama.
Daha da lazanya yapmammmmmmmmm.
İlerde Tırtıl isterse yaparım ama.
Tırtıl'a

Sen doğduğundan beri dün ilk defa Taksim'e gittik.Uzun ve yorucu bir gündü. Güzeldi. Kocaman bir sırt çantası hazırladım senin için. Bu senin ikinci vapur yolculuğundu. Vapurda seninle küçük adımlar attık. Camdan dışarı baktık. Tanımadığın ablaların kucağına atladın. Ne kadar sıcakkanlı övgülerini aldın. (Arada abarttığın da oldu tabi) Tünel'e kadar her şey iyiydi. Tramvayda birinci mem mem mem çığlıkların duyuldu. Eyvah dedim şimdi acilen emzirecek yer. Saint Antuan'a kadar idare ettik. Oraya varınca kilisenin bahçesine attık kendimizi. Bahçedeki merdivenlerde hallettik işimizi. Ordan da Danişmende, Mustafa Amcanın yerine attık. Biz çaylarımızı içerken sana da yoğurdunu yedirdim.

Tekrar yola koyulunca uyuyacağını düşündüm. Artık vakit gelmişti. Atlas ve Halep pasajındaki işlerimizi hallettik. Sen uyumamak için ısrar ettin. Tekrar Tünel istikametine döndük. Senin ikinci mem mem krizin başladı. Bu sefer kendimizi Cotton mağazasının giyinme kabininde bulduk. Ordaki abla da bize çok yardımcı oldu. Hemen bize bir tabure ayarladı. Dışarı çıkınca uykuya babanın kollarında daldın. Sen uyurken yemeğimizi yedik. Gezimizin en keyifli kısmı başladı.TÜNEL.

Sarı yumrukları takip ettik
Sen uyudun diye demiyorum. Ama uykun gelince bir de meme krizin başladı mı çok huysuzlaşıyorsun be Tırtılım. Ayrıca çok meraklı bir çocuksun. herşeyi ellemek istiyorsun. Yürüyebiliyorsun diye elini tutturmuyorsun. Çok alemsin sen. Neyse. Attık kendimizi Tünel'den aşağıya. Galata'da açılan yeni şirin dükkanlara baktık. Bizim dükkan için yeni fikirler edindik. Ordan Kadıköy. Hooop bizim memleket. Soluğu bizim dükkanda aldık. Bu arada dükkanımızın adını da ADA koyduk.

İşte bu da bizim dükkan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)